Öykü


Yeniden Eski Cumhuriyet!
Yazar: Eren Kasapoğlu
Tarih: 23 Haziran 2024
Özgürlük Kalesi
Grom, daha önce içine bir kez bile giremediği, müthiş görkemiyle insanı, kendisine hayran bırakmaktan ziyade ürküten yapının etkisinden çıkmaya çalıştı. Özgürlük Kalesi Grom’a, ismiyle tezat oluştururmuşçasına, dev, süslü bir zindanı anımsatıyordu.
Bir kere yapının yüksekliği, Titanya’nın her yerinden görülmesini sağlıyordu. Her yerinden! Grom’un tahmin ettiği kadarıyla, devasa şehrin bir ucundan diğerine kuş uçuşu mesafe iki yüz kilometreden fazla olmalıydı. Binanın heybeti yetmezmiş gibi, hiç kapatılmayan süslü aydınlatması, etrafında uçuşan güvenlik robotları ve düzenli gezen devriyeler… Her çok düşündüğünde olduğu gibi, eli istemsizce kafasına gitti, sessizce kaşınmaya başladı. İçinde bulunduğu görkemli salon, binanın en üst katlarından birindeydi ve görüşeceği kişi de hükümetin güvenlik güçlerinin komutanı, aynı zamanda Titanya İçişleri Bakanıydı.
Hemen ardında sinsice açılan otomatik kapının hafif sesiyle ana döndü, kendini toplamaya çalıştı. İçeri giren bakana ve hemen ardından, belli bir disiplinle salona doğru yayılan korumalarına baktı. “Bu odaya gelene kadar üç güvenlik noktasında üstüm arandı,” dedi gülümseyerek.
Gülümsemesi, tahmin ettiği üzere bir karşılık bulmadı. Aksine, karşısındaki sert mizaçlı kadın kendisine, bir vatan hainine bakar gibi bakıyordu. Gülümsemeye devam ederken başını öne eğdi, tozunu aceleyle aldığı, eskimiş ayakkabılarına şöyle bir göz attı; bakan pek de haksız sayılmazdı aslında!
Samimi (!) Bir Görüşme
“Grom Mavigöl.”
Bakanın sakin ses tonuna tezat sert bakışlarına, büyük bir güç ve kararlılıkla karşılık verdi. “Görüşme talebiniz zaten yeterince cüretkârdı; ama bu? Sen?!” Bakan ilk kez gülümsedi. “Aylardır peşinde olduğumuz kişiler listesinin en başlarında yer aldığını söylememe gerek yok herhalde.” Grom, olumsuz anlamda başını salladı. Bunu gayet iyi biliyordu. Örgüt kaynakları en güncel bilgileri, düzenli bir şekilde kendi içinde paylaşırdı.
“Şaşırdığımı söylemek zorundayım; ama diğer yandan,” eliyle salonu işaret etti, “işte, buradayız. Umarım bu konuşma gereksiz formalitelerle ya da süslü göndermelerle geçmez. Hatta tahminimce, anlamsız eylemlerinize bir son vermek için bizimle pazarlığa oturmak istiyorsunuz. Doğru mu?” Sorusunun cevabını bakışlarıyla almak istercesine, karşısındaki bu alışılmışın dışında sakin görünen haini incelemeye devam etti. Grom bir süre düşündü. “Hayır,” dedi basitçe. Sonra ekledi, “Buraya örgütümüzün amacını sizlere net bir şekilde anlatmak, tartışmak, sizin tarafsız görüşlerinizi almak için geldim.”
“Tarafsız!” diye gürledi bakan. Grom, öfkesinin gerçek olup olmadığını merak etti. “Benim tarafsız olmamı nasıl beklersin?! Ben devletten ve halktan yanayım. Ben halkın güvenliğinden, huzurundan yanayım!” Grom sakince karşılık verdi. “O zaman kısmen aynı taraftayız demektir. Biz de halktan yanayız. Adaletten, eşitlikten yanayız. Cumhuriyetten yanayız!” İstemsizce bakana doğru attığı adımını, kıpırdanan korumaları fark edip hemen geri aldı. “Peki söyler misiniz, Cumhuriyet dediğimiz, ikimiz için aynı şeyi mi ifade ediyor?”
İşte bu, günün sorusuydu.
“Eski” Cumhuriyet’e Karşı Bir Avuç İnsan: Yeni Cumhuriyetçiler
Titanya, yaklaşık üç yüz yıl önce, Dünya’dan göç eden bir koloninin, Jüpiter’in devasa uydusu Titan’a yerleşmesiyle oluşmuş, insan ırkının uzayda kurmayı başardığı üçüncü koloniydi. Diğer ikisinden birinin Ay’da, diğerininse Mars’ta olduğu düşünülürse, en uzak ve dolayısıyla aynı zamanda da en risklisiydi. Ancak işler beklendiği gibi gitti. Titanya halkı canla başla çalışarak, kısa zamanda yaşanabilir çevreyi daha konforlu ve düzenli bir hale getirmeyi başardılar. İlk koloniciler, aynı zamanda yetenek ve tecrübelerinden dolayı özellikle seçilmiş, çalışkan bireylerdi ve kısa sürede yoktan bir medeniyet var etmeyi başardılar. Daha en başında en ince detaylarına kadar planlanmış, yaratıcı ve akılcı şehir planlamasına bire bir uyuldu ve sonraki yüzyıllarda artması beklenen nüfusun ihtiyaçlarını rahatça karşılayabilecek bir altyapı oluşturuldu.
İşler nerede, ne zaman değişti? Böyle “şeyler” bir anda değişir miydi? Hayır, kurbağa kuralına uygun bir şekilde pişirilmeliydi; ve zincirin kırılması için bir zayıf halka bile yeterli olurdu. Belki de konu, insanın kendinden bekleneni yapması, enerji yasalarına inat yoktan var ettiği rekabeti, hırsı, açgözlülüğü kendine, konsantre bir doping halinde enjekte etmesiydi; ve elbette ki, konu eğer koca bir geminin rotasından sapmasıysa, bu kişi ya da kişiler halkın içinden, alelade insanlar olamazlardı.
Titanya halkı, diğer bir deyişle, şehri bugünkü görkemine kavuşturan emsallerinin torunları… Önlerinde duran tabaktaki porsiyonlar günden güne azalmaya, tabağın içeriği değişmeye devam ederken, karşılarına çıkan magazinsel, sözde başarıları, sado-mazoşist bir keyif ve takdirle alkışlamaya devam ettiler. Gittikçe kötüleşen hayat kalitelerine inat, devleti yönetenlerin, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelerin, ordunun başarıları, morallerini yüksek, umutlarını diri tuttu. Diğer yandan düzenli olarak gerçekleşen seçimlerde yönetim değişiyordu, ancak düzen değişmiyordu. Biraz geniş bir perspektiften bakan bir gözlemci için seçim, birkaç kişinin ve kadronun sırayla yönetimin başına geçtiği, uzun vadeli bir rotasyondan ibaretti.
Gittikçe artan ısıda, yavaş yavaş kıvama gelen kurbağa hangi noktada çığlık atmaya başladı? İş işten geçtikten sonra, insanlar gizlice organize olmaya başlamadan önceydi. Demokratik yapının gereğini yerine getirerek başladılar: İmzalar topladılar, alanlara çıktılar, artık iyice zorlaşan hayat şartlarını protesto ettiler. Karşılığını almakta da gecikmediler. Uzun, tarihi bir deklarasyon yayınlandı. Hükümetin özrü ön planda, kağıttan, ince bir maskeydi; ardındaysa, mevcut durumun suçunu kendilerinden başka herkese attıkları, sıralı bahanelerin geçit töreni görülüyordu. Birkaç “sözde” düzenleme ile hayat kısa bir süre iyiye gidiyor gibi görünse de, işler kısa zamanda eskisinden daha da kötü bir hâl aldı. Protestolar isyana dönüştü.
“Yeni Cumhuriyet Hareketi”, işte bu sahte iyileştirme sürecinin bir yan etkisi olarak ortaya çıkmış, dev, yozlaşmış yapı karşısında, ufak ama ses getiren tek oluşum olarak hızla ünlenmişti. Sloganı, “Yeniden eski Cumhuriyet!” olan grubun yayımladığı ilk bildirinin altında isim ve imzaları olmasa da, özellikle yüksek teknoloji üzerine uzmanlaşmış bir çekirdek kadro etrafında birleştiği biliniyordu. İlk baştaki gelişim süreçleri boyunca, grubun çok da üstünde durulmamış olsa da, zaman geçip de eylemleri, halkı yeni cumhuriyet tanımı üzerine bilgilendirme ve kendilerini aktif destekleme çağrısına dönüştüğünde, yönetim harekete geçmişti.
Çatışma
İlk baskının haberi her yerdeydi. İletişim kaynaklarının tespiti ve takibiyle elde edilen bilgilerden özenle çıkarılan adreslere, güvenlik güçleri eş zamanlı, sert bir operasyon düzenledi. İnsanların pek çoğu kıyafetlerini bile değiştiremeden, yaka paça alındılar. Elbette ki, modern şehrin her yerine özenle yerleştirilen kameralar, ev teknolojileri ya da insanların üzerindeki giyilebilir teknolojiler yüzünden, pek çok baskın görüntüsü anında yayınlanmaya başladı. Daha da kötüsü, baskında gözaltına alınan bir tek kişinin dahi örgüt üyesi çıkmamasıydı. Böylece hükümet, karşısındaki bu yeni yapının ve gücünün ilk kez gerçekten farkına vardı.
Şehirdeki iletişimin tamamı, Titanya geneline yayılmış bir çevrimiçi ağ tarafından sağlanıyordu. Bu ağ üzerine yerleştirilen akıllı program parçacıkları, belli kelimeler üzerinden yakaladıkları kişilerin adreslerine anınna ulaşabilmişti. Ancak hesaba katılmayan şey, bu adreslerin, kullanılan bir yazılım sayesinde değiştirilerek başka kişilere aitmiş gibi gösterilmesiydi. Örgüt, özel konuşmalarını da yine benzer bir yöntemle, ancak bu kez şifreleyerek yapıyordu. Takip eden süreçteki birkaç başarısız baskın girişiminin ardından, artık bu konuya ciddi ciddi kaynak ayırmaya başlayan Titanya yönetimi, yeni cumhuriyet isteyenlerin tepkileriyle uğraşmanın yanı sıra, sonuç alınamayan bu operasyonlar yüzünden halkın gözünde bir alay konusu haline geldi. Önlemler sertleşmeye başladı. Tüm haberleşme kanalları üzerinden ve hatta hükümet binasından yapılan yayınlarla, örgüt yerin dibine sokuluyor, doğru bilgiler, yalanlarla ustaca süslenip haber ediliyordu. Yetmedi; bir avuç insanı tespit edebilmek için, tüm halk pek çok yönden kontrol ve baskı altına alınmaya başladı.
Grom, Yeni Cumhuriyet Hareketi’ne katıldığında, olaylar çoktan zirveye ulaşmıştı. Hükümet, büyük şehrin her yanını kontrol edebilmek için gerçek polislerin yanı sıra robotları da kullanmaya başlamıştı. Örgüt için bir dönüm noktasıydı bu. Bıçak gibi kesilen protestolar ve diğer insanların toplu katılım sağladığı eylemler yerini, eşi benzeri görülmemiş teknolojik eylemlere bıraktı.
Hükümetin kullandığı, aynı zamanda robotların tamir ve bakımının yapıldığı bir atölyeyi de içinde barındıran “Tersane” isimli binada yıllarca çalışan Grom, aslında ne başarısız ne de muhalifti. İyi tutması gereken ilişkilerine pek önem vermemişti sadece. Teknik ve yazılım bilgisi üst seviyede olmasına rağmen, bir sabah binaya giremedi; kovulmuştu! Neticede boşalması gereken kadrolar, alınması gereken insanlar vardı. Düzen buydu. Ya bu deve güdülecek ya da bu diyardan gidilecekti. Grom seçimini, devenin kıçını tekmelemek, diyarı ise temellerinden sallamaktan yana kullandı. Sosyal ortamda kendisini ve yeteneklerini bilen geniş çevresi sayesinde, kısa zamanda Yeni Cumhuriyet Hareketi’ne girmişti. Yükselişi daha da hızlı oldu.
Grom’un özellikle devlete ait robot yazılımları ile ilgili bilgi ve tecrübesi çok işlerine yaradı. Öyle ki, zaman zaman tuzağa düşürdükleri robotlara yerleştirdikleri ek donanımlar sayesinde, bu robotlar teknisyenler tarafından düzeltilip, kaynak kodları değiştirilse bile, kısa menzil içerisindeyken yeniden ele geçirebiliyorlardı. Titanya hükümetinin teknolojik kaynaklarını kendisine karşı kullandılar. Robotlar çalışmayı bırakıyor, resmi binalar ve fabrikalarda uzun güç kesintileri oluyordu. Birkaç kez resmi haber kanallarının veri akışına müdahale etmeye çalıştılar; ancak kısa zaman içinde güvenlik sistemi tarafından engellendiler.
Kayıplar da verdiler. Zamanla içlerinden vazgeçenler, bırakanlar ya da daha kötüsü, satın alınanlar ya da eylem sırasında yakalananlar oldu. Örgütün en tepesindeki isimler tek tek ifşa edildi, saklanmak ve mücadelelerine kaçak bir şekilde devam etmek zorunda kaldılar. Eylemleri hız kesse de, hiçbir zaman tam anlamıyla bitmedi. Zeki bir avuç karınca gibi, gizli köşelerinde mücadelelerine yılmadan devam ederken, karşılarındaki hantal ama güçlü dev, tüm gücüyle onları ezmeye çalışıyordu.
Meselenin, devi kontrol eden merkezin, yani Özgürlük Kalesi’nin kontrolünü ele geçirmek olduğu aşikârdı. Bir anlamda şehrin can damarı, şehir içerisindeki teknolojinin merkezi kontrol üssü olan Özgürlük Kalesi, kritik rolüne eşdeğer bir şekilde korunduğu için, dışarıdan bir sızma ya da fizikî müdahale imkânsızdı.
Uzun süren, başarılı ve bir o kadar da sınırlı etkiye sahip eylemlerin ardından ekip, Özgürlük Kalesi’ne müdahale edilemeyeceğinden emin oldu. Planlar yapıldı. İlk ve en önemli adım, artık hükümet tarafından tanınan örgütleri ile hükümetin yüksek bir makamı arasında resmi bir görüşme ayarlamaktı. Gözünü çoktan karartmış Grom, bu zorlu işe gönüllü oldu.
Karınca Devin Kulağına Kaçarsa…
İçişleri Bakanı ile Grom arasındaki tartışma, Grom’un tam da beklediği gibi çok uzamadan sona erdi. Usta politikacı, politikanın en temel gereğini yerine getiriyor, karşısına sunulan argümanları, doğru-yanlış demeden ya çürütüyor ya da karşı argümanlarla konuyu saptırıyordu. Bunu yaparken kullandığı sert, suçlayıcı dil, konuşmanın kısa sürmesindeki en önemli etkendi.
“… hain!”
Cümlelerin çeşitli yerlerine, tekrar tekrar monte edilen bu kelimeden çoktan bıkmış olan Grom cevap vermedi. Sohbeti devam ettirmedi de. Bir politikacıyla asla kazanamayacağı bu konuşma, önceden tahmin edildiği yönde ilerlemişti. Grom politikayı tiksinecek kadar bilir, uzak duracak kadar da anlardı. Örgüt içerisinde bu konuda daha tecrübeli insanlarla bir araya gelip, detaylı bir şekilde planlama yapmışlar, olayların gidişatını tahmin ederek, birkaç farklı senaryo oluşturmuşlardı. Şu ana kadar karşısına tahmin etmedikleri bir şey çıkmamıştı.
Bakan, karşı tarafın sessizliğini yanlış anlamış, sert ve ara sıra hakaretlerle süslediği ateşli açıklamasının dozunu iyice artırmıştı ki, Grom aniden elini havaya kaldırdı. Havadaki gerginlik anında elle tutulur bir hâl aldı. Bakan konuşmasını yarıda keserken, korumaları bir kez daha silahlarına sarıldılar; ancak bir kez daha silahlar kılıflarında kaldı. “Sizi anladığımı düşünüyorum.” dedi sakince. “Daha da önemlisi, ben size Yeni Cumhuriyet Hareketi’ni, varlığının sebebini ve amaçlarını anlatabildim.” Grom eliyle havayı gösterdi. “Şu an bu salonda pek çok ses ve görüntü kaydı tutan cihaz olduğunu tahmin ediyorum. Hatta korumalarınızın üzerinde de mutlaka vardır.” Bakan başıyla onaylarken, o sözlerine devam etti. “Bizim için bu görüşme her şeyden önemli. Titanya halkının bizi de, sizleri de anlamasını istiyorum. Lütfen bu görüntüleri objektif bir şekilde paylaşın. Seçim, gerçek bir Cumhuriyet yönetimine yakışır şekilde, halka ait olsun.”
Bakan, Grom’a bakarken bir süre düşündü. “Evet, bu konuda haklısın… hain.” dedi. “Kayıtlar var. Çeşitli yerlerde, çeşitli açılardan görüntü ve ses alan minik teknolojik parçacıklar. Yorumsuz, net, temiz görüntüler sistemimizde mevcut.” Gülümsemesi, odanın tüm ısısını, enerjisini emen bir kara delikti. “Tabii görüntüleri alabilenlere.”
Grom, karşısındaki dev medeniyet maskesinin toza dönüşüp, yavaşça havaya karıştığını, burun deliklerine sızan parçacıkların eskimiş, kirli, paslı kokusunu almışç”asına hissetti. Bakanın ufak bir jestiyle korumaları yavaşça yaklaşmaya başladılar. “Asıl hain sizsiniz!” diye bağırdı Grom. Yanı başında duran toplantı masasını ve yeri birkaç kez, sertçe tekmeledi. Üstüne çullanan korumalar tarafından üç saniyede etkisiz hale getirildi. Kafasını dahi sağdan sola çeviremez bir halde, üstte kalan sağ gözüyle, kendisine yaklaşan sivri topuklu ayakkabıyı ve sahibini takip etti. “Ayağa kaldırın!” emri üzerine, apar topar kaldırıldı yerden.
“Grom Mavigöl!” dedi, tekrar, konuşmasının başında olduğu gibi. “Çıkarıldığın mahkeme tarafından, sana karşı yapılan suçlamalar incelendi. Savunmana ve ortaya sunulan delillere dayanarak suçlu bulundun. Bir haine yakışır şekilde idam cezasına çarptırıldın. Uzaydan gelen halkın bir torunu, aynı zamanda bu topraklara ihanet eden bir hain olarak uzaya gideceksin. Senin gibi yolundan sapmış arkadaşların eğer iki hafta içinde, kendi hür iradeleriyle teslim olmazlarsa, seninle aynı kaderi paylaşacaklar.”
Önceden hazırlanmış, doğru vurgularla prova edilmiş sözlerdi. Grom o an cevap verse bile, daha sonra cevabının görüntülerden çıkarılacağını biliyordu. Sessizliğini korurken, artan heyecanı ve yükselen nabzı yüzünden ister istemez terlemeye başlamıştı. Senaryonun sonuna gelmişlerdi ve sonu iyi biten senaryolardan birinin içinde olmadığının farkındaydı. “Bir tek şey istiyorum. Gerçeği… Gerçekten ne düşündüğünü.”
Bakan, kısa bir sessizliğin ardından cevapladı. “Gerçekler,” dedi, “serttir. Beton gibi, elmas gibi, şehri uzayın türlü tehditlerinden koruyan dev kubbe gibi… Kurduğumuz Cumhuriyet’in kuralları dışına çıktık mı? Asla!” Gülümsedi. “En azından görüntüde. Çoğunluğun, farkında olsa bile tam anlamıyla kavrayamadığı, ancak belli bir güce ve yetkiye sahip olanların kullanabildiği basit bir kural vardır: Tüm karmaşık yapılarda, ufak boşluklar, gri alanlar bulunur. Bu boşlukların pek çoğu bir arada, uygun şekilde kullanıldığında da… İşte olan bu; biraz eğip bükmek. Sabırla ve yıllarca yapıldığında, artık sistem evrilmiş bir sistemdir.”
Grom kendini tutamadı. “Yozlaşmış demek istiyorsun yani,” dedi; ancak bakan ciddiye almadan konuşmasına devam etti. “Bizler bu toplumun en üst tabakasıyız. Dünyadaki atalarımız gibi, onları yönetenlerin yaşadığı gibi yaşamak bizim de hakkımız. Geldiğimiz noktada biz yalnızca hakkımız olanı almaya başladık. Tıpkı senin de hakkını alacağın gibi. Üzerindeki tüm teknolojik ekipman sıkı bir incelemeden geçecek. İletişim geçmişinin sıkı bir takibini yapacağız. Umarım sayende şifreli konuşmalarınızın algoritmasını da çözeceğiz. Yani özetle hain, sayende Yeni Cumhuriyet Hareketi’nin sonu gelecek.”
Grom, yaşadığı korku ve heyecanın etkisiyle, kapalı gözlerinin kenarlarından ip gibi akan gözyaşlarına hakim olamadı.
Ölümden Sonra Zafer
Grom öldü. Önce uyutuldu ve ardından uzay boşluğuna atıldı.
Tüm infaz süreci görüntüye alındıktan sonra, kayıtlardan yeni ve özet bir video oluşturularak hızlı bir düzenlemeden geçirildi. Bakanın açık tehdit içeren ama özenle kesilen ve düzeltilen konuşmasıyla birlikte art arda yayınlanmaya başlandı. Arada zafer propagandaları yapılıyor, Cumhuriyet’in gücü ve ebediyeti vurgulanıyordu. Tüm bu organize isyan sürecinin, basit bir hatayla büyük bir yenilgiye dönüşmüş olması, ileride çıkması muhtemel isyanların da önüne geçebilecek bir örnek olarak sunulacaktı. En azından Titanya hükümetinin planı buydu.
Ancak bir başka plan daha vardı. Bu planda kendini feda eden bir gönüllü, gönüllünün etrafa sözde sinirle attığı birkaç tekme vardı. Tekmeleri savurduğu ayakkabıları içine gizlenmiş bir mekanizma, bu mekanizmanın her tekmede, tekme attığı noktaya yerleştirdiği, özenle hazırlanmış sağlam ve basit iletişim cihazları vardı.
Cihazlar basit ancak etkiliydi. Sürekli olarak aktardıkları veri akışı sayesinde, kısa zamanda fethedilemez denilen kale fethedilmiş, tüm iletişim ve bilgi ağına sızılmıştı. Gönüllü olarak verilen bir canın karşılığı büyük bir zafer olmuştu. Grom ve İçişleri Bakanı arasındaki konuşmanın orijinal ve kesintisiz kaydı, kısa zaman içinde çeşitli kamera açılarıyla, tüm iletişim kaynaklarında yayınlanmaya başlandı.
“Ve herkes mutlu oldu. Adalet, barış ve özgürlük şehir halkı için yeniden eski günlerdeki gibi oldu.” Hayır, Titanya’nın hikayesi böyle bitmedi. Hatta böyle başladı demek daha doğru olur. Bu bir nihai zafer olmasa da kazanılan bir zaferdi. Büyük, en büyük zaferlerin hepsinde olduğu gibi, geri dönülmez yolda atılan güçlü ve kararlı adımların ilkiydi.
Bir ilhamdı; efsaneye dönüşmeye mahkûm, tarihi bir olaydı.
Titanya halkı, başları yukarıda, uzay boşluğunda sessizce süzülen Grom’u ilk kez o gün selamladı.