Kim bu Eren Kasapoğlu??
“Yazın o bunaltan, ağır ağır esen, sıcak rüzgârı altında yaprakları salınan, dans eden ayçiçeklerinin sohbetini dinlediniz mi? Ben dinledim, onları kıskandım…” – Ocak 2003
1978 İstanbul doğumlu. Evli ve hem evini hem de ailesini çok sevenlerden. İlk öyküsünü 5 yaşında falan yazmadı; aslında orta okulda yaptığı 1-2 ufak deneme ve Internet’te paylaştığı kısa paragraflar dışında, ilk olarak 2014 yılında “Açlık” isimli son derece uzun bir hikaye ile başladı üretmeye. Açlık'ı defalarca okuyup, yorumlayan, kendisine yol gösteren birkaç canı yolda harcadı; aldığı tavsiyelerle tarzını geliştirmeye çalıştı.
Yazdığı ikinci öykü olan “Yeniçeri,” Ölümsüz Öyküler 2015 Kısa Öykü Yarışmasında birincilik aldı ve Ölümsüz Öyküler II kitabına da girmiş oldu. Gerçekten yazabiliyor muydu, yoksa şansı ona bir anlığına göz kırpmış, sonra da kendi işinin (artık o her neyse) başına mı dönmüştü? Birkaç öykü ve kısa yazı daha yazdı, seçkilere, yarışmalara girdi. Birincilik, ikincilik ve farklı dereceler aldığı, şu anda da öykü kitaplarında kendine yer edinmiş hikâyeleri oldu, yazmaya devam etti.
Türk mitolojisi ile bilim kurguyu birleştirdiği Germakoçi isimli öyküsü, girdiği seçkiyi kazanınca, öykü ingilizceye çevrildi (Germakoçi oldu Germakochi) ve Londra'da basılan bir Türk bilimkurgu ontolojisi kitabı olan "Anthology of Turkish Science Fiction Stories" içerisine cesurca sızarak, yabancı okuyucuya açıldı.
Gerçekleri hiç sevmiyor. Aslolan hayaller ve onların peşinden pıtır pıtır giden adımlardır, diyor. Zaten gerçekler ve hayaller beynin, farklı bölgelerinde tecrübe ettiği ve yorumladığı elektrik sinyallerinden başka nedir ki? Diyor...
Öykülerinin genel olarak fantastik veya bilim kurgu öğeleri taşımasındaki ana neden de bu: Öykülerinde gerçekliğin dokusu son derece esnek ve kırılgan. Bir kişinin kafasında iki kişi kavgaya tutuşuyor, bir tokatta bir vampirin ağzını düzeltecek güç, yüzlerce yıl yaşındaki adamın kanını kaynatıyor. Bazen de kaybettiği çok yakın bir insanın ardından yaşadığı an’lar karanlık bir yola, o karanlıktan daha da korkutucu gölgeler eşliğinde loş, iç titreten bir ışık tutuyor ve öykü, o yolun sonuna tüm kasvetiyle çöreklenmiş, onu bekliyor.
O ve öyküleri okuyucularını bekliyor. Okuyucunun yüreğinde ani, minik bir çarpıntı, gözler önüne bir saniyeliğine dahi olsa gelen bir hayal, mesela “rüzgâr”ın tasvirini okurken, saç tellerinin anlık kımıldaması, … Onu gerçek anlamda mutlu edecek detaylar bunlar. Aynı pencereden bakıp, aynı duyguları hissettirebilmek. Amaç bu ve Öykü Şehir bunun için var…

